İngiltere'de evlere uzun süre bakamazsınız, şikâyet edebilirler!
Pandeminin en yoğun olduğu dönemde daha da artmıştı Türkiye'ye özlemim... Artık "istediğim zaman uçuveririm 4 saatlik yol" düşüncesiyle de rahatlatamıyordum kendimi.
Epey sıkışmıştım…
Hayır sıkılmadım, sıkıştım...
Bir gün o kadar özgürlüğümün engellendiğini hissetmiştim ki oturup ağlamıştım sinirden ki sinirden ağladığım nadirdir, genelde sevinince ağlarım.
Evde inanılmaz yoğundum. Instagram canlı yayınlarım, sosyal medya yönetmeye dair öğrenmeye çalıştıklarım, aldığım iki eğitim derken zaman su gibi akıyordu ama ben sadece 2 gün bile olsa İstanbul'u koklamak istiyordum.
Mesele zamanın akması değildi, mesele özlemdi, çok özlemdi, özlediğin yerlerde olmak niyetiyle rüyalara dalacak kadar kocaman bir özlemdi…
Bir hafta sonu yeni yerler keşfetmek için koyulduk yola…
İngiltere'nin kuzeyinde, Leeds şehrine 40 dakikalık bir mesafede "Fairburn" diye bir köy keşfettik. O köyü gördüğüm an, Alaçatı sokaklarındaydım. Taş evler, mimari, hemen hemen her evin nehir manzarası görmesi, her bahçeden havuza giren çocuk seslerinin duyulması kalbimi epey attırmıştı.
Yürüdüm…
her sokağa girdim…
Her şeye rağmen her evi tek tek inceledim.
İngiltere'de evlere uzun süre bakamazsınız, şikâyet edebilirler!
Ve ben İstanbul'a gelmeme 2 hafta kala İngiltere'nin Alaçatısı, Fairnburn köyü sokaklarında özlem giderdim.
Sizlere geçen hafta İngiltere'nin en keyifli yerleşim yerlerinin köyler olduğunu yazmıştım. Bu fikrim hiç değişmeyecek. Londra elbette görülmesi gereken bir şehir ancak başka büyük şehirlerde çok da umduğunuzu bulamazsınız. Köyleri keşfetmeyi denerseniz hem ruhunuzu, hem kalbinizi hem de zihninizi doyurursunuz.
Haftaya yeni bir gezi, konaklama, yeme-içme mekân önerisinde buluşmak dileğiyle...