Pınar Gültekin üzerine…

23 Tem 2020 - 11:39 YAYINLANMA

“Son” demek isterdim, ancak “yeni” kadın cinayeti Pınar Gültekin üzerine…

Ülkemizde kadın olmak zor değil, YASAK!

Erkek olmaksa kolay değil, SERBEST!

Dolayısıyla kadın ölmek çok kolay!

Allah dilde kaldı, elde kaldı, avuçta kaldı, secdede kaldı. O kadar!

Din de cumada, kandilde, bayramda ve tabii yine lafta.

Son yıllarda sayısız kadın katledildi. Sayısız!

Münevver Karabulut, Özgecan Aslan, Eylem Pesen, Esin Güneş, Ayşe Paşalı, Emine Bulut, Rabia Tümkaya, Fatma Şengül ve son bildiğimiz Pınar Gültekin sadece birkaçı.

Hepsine rahmet olsun.

Katilleri de erkekler!

Ya kötü zihniyetli bir yabancı ya eski sevgili ya eski koca ya aile içinde bedenine göz koymuş ağabey, baba, dede, enişte, amca vs.

Kimse Türkiye ileri gidiyor, çağdaş falan demesin!

Oha(!) denecek boyutta geri gidiyoruz, çüş(!) denecek boyutta çağdışıyız! “Allah bunları tez zamanda yok etsin!” denecek kadar sapık zihniyet ve cani yürek deryası oldu memleket!

Hepsi için geçerli mi bilmiyorum, ama genel bazda çocukluğa inmek gerek!

Yıllar evvel yirmili yaşlarımda Dr. Erdal Atabek’in kitaplarını okuduğumda meselenin çocukluğunu ve özünü çözmüştüm.Özellikle Kışkırtılmış Erkeklik, Bastırılmış Kadınlık adlı kitabı! Gayet kolay ve öz bir anlatım. Ancak bu tür şahısların okumayla, kitapla, bilgilenmeyle, gelişmeyle bir alakaları olmadığından ve aile içerisinde insan değil de, erkek yetiştirilmekten, asıcı, kesici, biçici, doğrayıcı oluyorlar. Dünyaya getirdiğinizi dünyaya salmadan evvel bir zahmet insan olarak yetiştirir misiniz ey analar, babalar!

Oğlunuz olduğunda pipisini amcalarına göstermeyi öğretmeyin! Aslan oğluma her şey serbest, erkek değil mi, tabii ki yapacaklarla büyütmeyin şunları! Cellat, katil, sapık, cani doğurup attınız sokaklara! Bu cani katiller kadar anne ve babaları da suçludur! Debelenerek çocuk dünyaya getirilmez, düşünülerek getirilir! Büyüyünce evinizden dışarı salmayacaksanız, alın, nasıl isterseniz yetiştirin; sizi paralasın! Ama salmak mecburiyetindesiniz ya, bu noktadatopluma ve insanlığa karşı sorumluluk bilincinde olmakla hayatın içinden “siz” sorumlusunuz ey analar, babalar! Saldım çayıra, buladım betona! Sorumsuz tüm anne ve babalar da bu veballerden mesul!

Ardı arkası kesilmeyen kadın cinayetlerine eklenen “yeni” kurban Pınar Gültekin itibarıyla kadınların artık silahlanması gerektiğini düşünüyorum.

Bunun için ciddi bir atılım yapılmalı. Kadınların silah taşıma ruhsatları olmalı. Çantalarında kendilerini canilerden, ırz düşmanlarından koruma amaçlı silah taşımalılar. Saldırganı anında indiriversinler! Nokta!

Tabii adalet burada fena söker; kadını cinayetten deliğe tıkıverirler! Nefsi müdafaa olduğu halde kadını deliğe tıkarsa, bir başka kadın da çıkıp bu kararı veren hâkimi vursun! Hâkim nefsi müdafaa sonucunda vuku bulan cinayet sorumlusunu deliğe tıkmak yerine, alnından öperek tebrik ve takdir etmeli!

Budur adil ve asil davranış!

Biraz da erkeğe şiddeti konuşsun o zaman da memleket!

Ve biraz da erkek anaları, babaları yansın! İnsan gibi yetiştiremedikleri evlâtlarını kadının biri öldürüverdiğinde kor düşsün yetersiz analık, babalıklarına!

“Pipini göster bakayım amcana!”

Hadi biraz da leşini göstersin bakalım amcasına!

Ayrıca bayağı dindar da bir toplumuz ya; din de bir silah değil midir aslında? Ve nasıl kullanmak istiyorsan öyle kullanmaz mısın? Din insana yolları sunar; seçeceği yol kişinin kendine bağlı!

Günümüz Türkiye’sinde kesinlikle kadınsilah taşımalı. Ruhsat alsın kadınlarımız. Kadını koruyamayan bir ülke olduk; ne toplumca ne adaletçe. Türk Ceza Kanunu’nda haksız tahrik, iyi hal, ve pişmanlık başlığı ile faile verilen ceza indirimlerinin kaldırılmasını öngören kanun teklifi yaklaşık sekiz yıl önce meclise sunulmuş, ancak sunulduğu ile kalmış! Kanunlaşmamış! Tek yapılan, her cinayette ayaklanılıp sonrasında genelgeler yayınlamak. Önüne geçilen birşey yok. Erkeğe cesaret veren politikalardan vazgeçilmediği sürece aynı tas aynı hamam!

Öldürmek ya da öldürülmek... Adı kader mi? Sonu kesin keder ama!

Bir düşünelim; Silah üretmek günah mıdır! Silah üreten günahkâr mıdır yoksa sevapkâr mı? Günah mıdır, sevap mıdır; doğrusu tamamen niyete bağlı! Hayat da kurtarılabilir, hayat da bitirilebilir! Kişi kendini müdafaa için kullanıyorsa, nesi günah? Dinimizde de “niyet et” denmiyor mu? Niyet önemli. Birilerini öldürmek planı ile silah kullanırsan elbette günah.Ama bir ahlâksız çıkacak, tecavüze yeltenecek, bir cani çıkacak, canına kastedecek; çıkardı silahı vurdu!

Nefsini müdafaa etti. Büyük sevap işledi. Kendiyle birlikte bir sonrakini de kurtardı.

Bu mantık ve niyetle silah temiz bir şey! Neye niyet ettiğine bağlı!

Önlenemeyen bunca kadın cinayetinin sonucunda artık kadınlarımızın kendilerini savunacakları pozisyonda olmaları için açıkçası bu konuda öncü olmak istedim. Dışarıdan ilk etapta bakıldığında, bu ne biçim bir öneri denebilir, silaha teşvik ettiğim düşünülebilir vetenkit edilebilirim ya da tepki alabilirim. Ancak çok pardon da neyin tenkidi, neyin tepkisi! Kadınlar oldu keklik;birer birer avlanıyorlar! Biraz da ava giden avlansın! Keser dönsün, sap dönsün, gün geldi, hesap dönsün! Ben temiz, düzgün adamları kurşuna dizsinler demiyorum ki bu fikrekarşı durulsun, tenkit edilsin, tepki alınsın! Kadın çantasında silahını taşıyacak. Mini etek giydi diye, bardan çıktı diye, biraz alkol aldı diye, eğlendi diye, gece sokakta yürüdü diye, minibüse bindi diye, kara ve pis zihniyetiyle çocukken desteklenerek öğretilen erkek değil mi? İstediğini yaparlarla ona göz koyar da saldırırsa veya kocasından boşanmak, sevgilisinden ayrılmak istedi diye zorbalık yapılıp, şiddete meyledildi mi, kadın silahına sarılır, tak diye indiriverir, olur biter! Tecavüze uğramamak ya da canından olmamak için bedenine ve canına kastedenin niyetini vuruverecek, bitecek gidecek. Hem bu tarz şahısların yeryüzünde nefes almasının ne gibi bir faydası var ki? Canlı bomba biçiminde dolanacaklarına, kökleri kurur! Kurutmak da lazım artık, geç bile kalındı! Naçizane... Devletin ve kanunların sahip çıkmadığı kadının kendini koruma, savunma özgürlüğü de herhalde olmalı! Caniliğin, tecavüzün bunca özgür olduğu bir ülke, bu kadarcık şeye de karşı durmaz sanırım! Üzüntü dile getirilerek, taziyede bulunularak ne giden geri geliyor ne de bir sonrakinin gidişi önleniyor. Action! Uygulama! Kanun! Ceza! Kıytırıktan ve usulen değil; caydırıcı olacak!

Düşünsenize, kadın adamın birini vurmuş, mahkemede şu savunmayı yapıyor:

“Ahh, Hâkim bey, silahımı temizlerken yanlışlıkla kocamı vurmuşum!”

Ya da;

“Hâkim bey, gece olmuş yatağa girmiştik. Kocam yatakta silahımla oynaşırken kendi kendini vurdu. Ne oldu ben de anlamadım. Gerçi daha öncekilerde de bir şey anlamıyordum ama...”

Hoop, temyiz kararı!

Charlie Chaplin ne güzel dokundurmuş kötüye, kötülüğe ve seyircisi olup sessiz kalana:

“Dünyalılar kısa ömürlerinde uzun zamandır olduğu gibi yine yeni bir güne uyanmak üzere uykuya dalmak üzerelerdi. Ancak... Açgözlülük ruhumuzu zehirledi, dört bir yanımızı nefretle kuşattı, insanlığı sefalete ve kan dökmeye sürükledi. Daha da hızlandık, hızın esiri olduk. Bolluk vadeden makineleşme bizi yoksul kıldı. Bilgimiz bizi kibirli yaptı. Zekâmız sert ve kaba. Çok düşünüp az hisseder olduk. Oysa makinelerden fazla sevgiye, zekâdan çok şefkate ve nezakete ihtiyacımız var. Aksi halde bu yarattığımız şiddetin içinde yok olacağız.

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: