Serhat Kiremitçi Röportajı

30 Ara 2019 - 15:11 YAYINLANMA

Merhaba sevgili okurlar, 2019'un son röportajı taaaa Kanadalardan... Kanada'da yaşayan sanatçımız Serhat Kiremitçi bu kez konuğum... Okumaya doyamayacaksınız... Bir sanatçı, bir bilim adamı, kimi zaman hormonal dengenizi tahlil eden ve duygu dünyanızı ona göre açıklayan biri, kimi zaman sosyolojik açıdan tespitler yapan iyi bir gözlemci... Çok harika, güzel bir insan o ... Ben kendi adıma kendisini tanımaktan ve bu röportajı gerçekleştirmekten son derece memnunum. Umarım siz de çok beğenirsiniz...

İyi okumalar efendim...

Serhat Kiremitçi sizi tanıyabilir miyiz?

24 Haziran 1986 yılında İstanbul Cerrahpaşa’da doğdum. Yengeç burcuyum, yükselenim de yengeç. Bu nedenle aşırı duygusal biri olduğumu ve duygularımın hayatımı yönettiğini söylememe gerek yoktur sanırım :) Ben ve babam İstanbul doğumluyuz fakat aslen Filibe göçmeniyiz. Dedemler Balkan Harbi zamanı göçmenlerinden. Genel olarak güzel ve mutlu bir çocukluk geçirdim, ailem ile birlikte eğlenceli zamanlardı, özlemle anıyorum o günleri. Ailemin tek çocuğuyum, bu durumun etkisi bende şımarıklık olarak ortaya çıkmak yerine, arkadaşlarımın da bana dediği gibi, çevreme ve dostlarıma düşkün olmam şeklinde ortaya çıktı, bu durumu seviyorum. Ilkokul ortaokul ve liseyi İstanbul’da okudum. Aşırı yaramaz ve hareketli bir çocuktum. Liseden sonra Sakarya Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde okumaya başladım. Nasıl ki müzik bir tutku ise mühendislik eğitimi almak da küçüklüğümden beri hayallerimden biriydi. Üniversitenin henüz ilk yıllarında davul çalarak müziğe başladım, bir çok grupla birlikte programlar yaptık, konserler verdik. Daha sonra kendi şarkı sözlerimi yazıp onları düzenlemeye başladım. Bir dönem bas gitara merak saldım ve yaz tatillerinde restaurantlarda garsonluk yaparak para biriktirdim ilk bas gitarımı ve bir amfi aldım. Bas gitar ile de bazı sahne deneyimlerim oldu ve daha sonra akustik gitar ile elektro gitar öğrenmeye çalıştım. Bu esnada o dönemki grubumuzda hem cover yapıp hem de yazmış olduğum parçaları çalıyorduk. Sonra sanırım kendi şarkılarımı daha iyi ifade etme isteği içimde ağır bastı ve bunları bir adım öteye taşımak istedim. Bu nedenle kayıt teknolojilerine ve gitar vokal yapmaya oldukça merak saldım. Kendimi geliştirmeye çalıştım.Eğitim hayatından sonra hem mesleğimi yapıp hem de müziğe devam ettim. İkisine de belirli bir düzen içinde zaman bulabildim. Önceliklerimi planlarken müziği her zaman listenin başında tuttum o nedenle çok bir sorun yaşamadım. Canım istedikçe yazdım, içimden gelmeyince yazmadım.Spor yapmayı çok severim, özellikle okul yıllarımda futbol ve basketbol oynardım. Fakat bu aralar sadece bireysel açık hava sporları ve spor salonu ile yetiniyorum.Hayvanlar benim masum dostlarımdır ve özellikle tam bir kediciyimdir, sürekli olarak yaşamımda hayvan dostlarım olmuştur. Bir de tam bir doğa aşığıyım. Ağaç çiçek böcek, toprak, deniz falan gördüğüm anda içimde bir mutluluk doğar, içim içime sığmaz. Genelde de zaten böyle ortamlarda yanımdakileri darlarım “baksana ne güzel di mi, tepki versenize ama çok guzel, hadi koşalım, bir sey yapalım vs…” İş nedeniyle 2011-2012 yılları arası Amerika’nın Texas eyaleti Dallas şehrinde yaşadım. Burada değişik müzikleri ve o bölgenin müzik gruplarını gözlemleme şansı buldum, bunun bana çok faydası olduğunu düşünüyorum. Ayrıca 2018 yılında yine iş gereği Kanada’nın Ottawa Şehri’ne taşındım. Burada kendime yeniden bir stüdyo kurdum ve çalışmalarımı aktif olarak yürütüyorum. “Bazen” albümünü de buradan sizlerle buluşturdum.

Herkesin sorduğu bir soru var “neden hala Türkçe müzik yapıyorsun?” ve “dönmeyi düşünüyor musun?” cevabım şudur; duygularımı daha iyi ifade edebileceğim Türkçe’den daha iyi bir dil henüz karşıma çıkmadı ve evet en kısa zamanda evime döneceğim, özlem ve sabırla üreterek bekliyorum.

Sizi araştırırken şöyle bir bilgiye rastladım 2011 yılında yazılmış “ Bundan 5 yıl önce gittiğimiz bir konserin Serhat’ın hayatını değşitireceğini bilmezdim” deniyor. Kimindi bu konser ve nasıl etkiledi? Ne oldu da neleri getirdi? Ve takiben profesyonel müzik yaşamınız nasıl başladı?

2006 yılında Londra Hyde Park - Pink Floyd live8 konseri… Televizyona öyle bir yapışmıştık ki çok iyi hatırlıyorum. Bir yandan hayranlıkla bakıyorduk bir yandan gözlerimize inanamıyorduk. Hayran olduğum grup 20 yıl sonra ilk kez bir araya gelmişti ve anlamlı bir şey içindi. Hepsi 60 yaşının üzerindeydi ve karmaşık düşünceler içerisinde yer yüzünün en muhteşem solosunu dinliyordum..Comfortably Numb… “Çocuk büyüdü, düş bitti ve şimdi keyifli bir uyuşukluk içerisindeyim” diyordu.

20 yaşımdaydım ve her zaman her şeye çok geç kaldığımı düşünüyordum. Çünkü kulağıma neleri yapamayacağım fısıldanmıştı hep. Keman çalmak için çok geç kalmıştım, piyano çalmak için artık yaşlıymışım, gitarı zaten o saatten sonra öğrenemezmişim. Çünkü insanlar 5 yaşında başlamak zorundalarmış…

Bu nedenle eğitime ve eğitim sistemine inancım yıllar içinde daha da azaldı ve sonunda bitti. İyi ki de böyle olmuş çünkü insan eliyle kuralları belirlenmiş eğitim sisteminin amacı sizin kendinizi gerçekleştirmenizi sağlamak değildir, düzeni korumaktır. Eğer siz yeterince korkarsanız sistemin dışına çıkmazsınız.

Geç kalmışlık hissini biraz askıya aldım, ondan sonra bir şeyler öğrenmeye başladığımı hatırlıyorum. 60 yaşında karşımda duran o adamlar dünyaya hem mesaj veriyorlardı hem de muhteşem bir müzikal şölen gerçekleştiriyorlardı. Ve o an karar verdim. Ertesi gün ise aktif müzik hayatım davul ile hızlıca başlamıştı. Bana o cesareti vermeselerdi hep geç kalmışlık hissi ile yaşamak zorunda kalacaktım. Ve bundan haberleri bile olmadı.

MÜZİK HAYATIMI VE BENLİĞİMİ KEŞFETMEME YARDIMCI OLDU”...

Sosyal medyadan da sizi takip ettiğim kadarıyla derin, duygu dünyası gelişmiş ve duygusal birine benziyorsunuz. Hayata bakış açınız nasıl analatır mısınız?

Hayati, duyguları doğrultusunda yasamayı tercih etmiş bir insanım. Tutkularımı ve mutluluğumu keşfetmeye çalışan, bunları bulduğumda da sıkı sıkıya bağlanan biriyim. Bu evrende geçireceğimiz kısa süre içinde hayattan zevk almak, insanlara faydalı bir seyler yapabilmek, en azından onları olduğundan daha mutlu edebilmek için yasamayı tercih ederim. Müzik, hayatımı ve benliğimi keşfetmeme yardımcı oldu. Eger tutkularımla karşılaşamamış olsaydım, bunları hiç aramasaydım ve gerçek olan kendimle bu sayede tanısamasaydım; kendimi gerçekleştirme serüvenine baslayamazdım. Bu, beni şu an olduğum gibi mutlu ve farkındalık sahibi bir kisi yapamazdı. Kendimi tanımlayacak olsam, herkes gibi yaşayan, tüm insanlar gibi aynı korkuları olan, aynı yemekleri yiyip, aynı havayı soluyan normal biri fakat, farklı noktalara dikkat edip, insanları ve onların hayatlarını keşfetmeye ilgili biri olarak tanımlardım. Materyalist toplum düzenine karşı iyiliklerin ve daha da fazla duygu yüklü köşelerin var olmasını dileyen biriyim. İnsanı insan yapan ve güzelleştiren, sahip olduğu maddesel varlikları değil, içinde biriktirdigi güzelliklerdir. Ben de güzel anılar ve insanlar biriktirmeye çalısıyorum.

“Bazen” şarkınızda “Bazen unutmak gerek yeniden yaşayabilmek için” demişsiniz. “Seni bana yar etmeyen kader” şarkınızın da sözlerinde “Ne yöne kaçsam, hatıran geri sarılır Neden, kaybedince insan bu kadar kırılır. Nereye gitsem, boşluğun kalbimi acıtır, Bilemem, dünyam kaç bin kere daha yıkılır.” Diyorsunuz. Allahaşkına kime bu özlem ve ne yazdırdı bu sözleri?

Dersinize çok iyi çalışmışsınız. Ters köşe sorular geldi gerçekten.

Bunlar yalnızca birer aşk sözleri veya sadece kalp kırıklığı ya da tek bir şeyi ifade eden sözler değil. İçerisinde bir çok yaşanmışlık, tecrübe, acı, kalp kırıklığı, sevinç, ayrılık ve daha bir çok duygu kırıntılarını ifade ediyor.

Sadece şunu söyleyebilirim ki biraz erken sayılacak yaşta annemi kaybettim, ve o günden sonra hiç bir şey eskisi gibi olmadı artık hayatımda. Belki biraz da o vardır içinde…

- Çok üzgünüm acınızı yürekten paylaşıyorum bu arada...

“YA DEPRESAN YA MÜZİK. HAYAT ANNEMDEN ÖNCE VE ANNEMDEN SONRA DİYE İKİYE AYRILIYOR”

Bir de anne özlemi var yani... Bu süreci ve size yaşattıklarını dinleyebilir miyiz? Müzikal kimliğinize olan yansımalarını  da…

Bu acıdan öncesi ve bu acıdan sonrası olarak hayatım ikiye ayrılıyor. Bu eksikliği hiç bir şey dolduramıyor. Ben de ya antidepresan kullanacaktım ya da müzik yapacaktım. Müzik yapmayı seçtim şimdilik.

Tüm çalışmalarınızı dinledim ve hepsinde söz-müzik, düzenleme size ait.Bir de yönetmenlik var, klipleri siz çekiyorsunuz sanırım. Hepsi bir bütün ve hepsi sizin mahsülünüz bu doğrultuda  bize kendi müziğinizi anlatır mısınız?

Daha önce söylediğim gibi her şey içimden geldiği gibi, yani pek de  bir kaygı taşımıyorum müzikal piyasa, pop kültürü anlamında. Sadece beni dinleyecek insanlara karşı kaygılar taşıyorum, onlar beğenirse mutlu olurum, beğenmezlerse de onların ağzında en azından kötü tat bırakmak istemem. O nedenle eserlerimi belli bir estetik ile ortaya çıkartmaya çalışıyorum.

Şarkı yazmayı onları düzenlemeyi çok seviyorum, bunu yaparken zevk alıyorum, mutlu oluyorum. Yani öyle bir mutluluk ve heyecan ki bu, mesela gece uyku tutmuyor. Tarz ve sound olarak da yine zihnimde ne duyuyorsam nasıl yapmak istiyorsam onu uyguluyorum, belli bir tarz yapıyorum diyemem o nedenle. Adına pop diyebilirsiniz, indie veya rock benim için farketmez. Kendi şarkılarımı kendimce söyleyen bir adamım.

Video çekmek, özellikle müzik kliplerini ortaya çıkarmak sanırım hobim haline geldi. Bu işi seviyorum. Bu konuda çok iyi bir yol arkadaşım var Adil Tuncel. Fırsat buldukça teknik çekim çalışmaları yapıp yeni şeyler deniyoruz.

Bir paylaşımda görmüş ve ben de hayran kalmıştım bir şarkınıza yapılan şu yoruma “ kahve gibi iç ısıtıyor”...Şarkılarınız da duygunun geçmesi için neye dikkat ediyorsunuz?

Bu ve bunun gibi bir çok yorumu yapan insanların güzelliğidir o. Çünkü bir duyguyu karşılıklı paylaşabiliyorsak bu benim için bir şanstır, bir lütuftur. Yani beni anlayan ve aynı duyguları paylaşan bir çok insanı bulmak en güzel hediyedir. Çünkü ben özel bir şey yapmıyorum, sadece şarkımı söylüyorum. Onu hisseden o güzel insanlar…

Çünkü her eser bir yaşanmışlığa ışık tutar, yaşanmışlıklarla yazılmış her eser bir boşluğu tedavi eder. Müzik, birbirini tanımayan bir çok insan için bir birleşme demektir, aynı duyguda buluşmak demektir, yeni hayat hikayeleri, yeni ufuklar demektir. Ben de sarkilari yazarken 'bu tutar mi?' diye değil de, insanlara derdimi nasıl anlatabilirim diye yaziyorum. Derdim ne? İçimde hapsolanları paylaşmak, aynı sevinçleri, aynı kederleri, heyecanları beraber yaşamak.

“GENLERİM GÜZEL... TÜRKİYE’DE MÜZİK DAHA KALİTELİ... İNSANLAR BİRBİRLERİNİ DAHA ÇOK SEVSİN ....”

Aynı zamanda çok yakışıklı ve fit, bakımlı bir beyefendi var kaşımızda. Bunu neye borçlusunuz? Spor, beslenme özel bir yaşam tarzınız var mı?

Açım.

Bunu Kanada’nın olmayan yemek kültürüne borçluyum.

Şaka bir yana o sizin güzelliğiniz :) sağolun. Annem ile babamın karışık genlerine müteakiben ben de elimden geldiğince spor yapıyorum ve sağlıklı beslenmeye çalışıyorum genel olarak. Her hangi bir diyet yapmıyorum fakat kendimi iyi hissettiren ve hissettirmeyen yiyecekleri farkedip ona göre besleniyorum. Mesela kek, hamur işi ve benzeri ürünleri çok sevmem ve yersem de rahatsız eder. Ama yarım kokoreç üstü 10 midye gelse şuan önüme, gömerim…

Sabahları erken kalkıyorum ve belli rutinlerim var, geceleri de çok geç yatmamaya özen gösteriyorum. Ama ortam olsun sabaha kadar takılırım, beni bozmaz.

Sanırım Kanada’da yaşayan bir sanatçısınız. Orada müzik yapmak ve o kültüre adapte olmak nasıl? Türkiyeyi özlüyor musunuz? Türkiye’deki müzik sektörünü ve  değişen müzik kültürünü nasıl yorumlarsınız?

Bu kültüre adapte olabilmeniz için burada bir geçmişiniz, insanlarıyla ortak bir hayatınız olması gerekir. Buraya ancak tahammül edebilirim, belli bir olgunluktan sonra genel olarak insan adapte olamaz. Olmaya çalışıp, hatta olduğunu iddia edenler de daha önce söylediğim gibi başkasının hayalini yaşamaya çalışır. Olmasını istediği kafasındaki o şeyi zorlar. Ama gerçekte benim evim burası değil ve ben kendi ülkemi, kendi insanımı, kendi kültürümü çok seviyorum, hayatta hiç bir şeye de değişmem. Uzaktan bakıldığında çok önemli bir şeymiş gibi gösterilen Amerika’da veya bilmem nerede yaşamak kavramı aslında zerre kadar değerli bir şey değil. Bunların farkındalığına varmanız için bunu tecrübe etmeniz gerekebilir aksi halde “rahat rahat oradan konuşuyor” diyebilir insanlar. Ama bunun böyle algılanmasını isteyen Kanada gibi ülkelerin ekonomik kaygılarını da anlıyorum. Sonuçta bizim ülkemizdeki insanların özgüvenini ve değer duygularını kırmalılar ki, kendilerini daha değerli gösterebilsinler ve daha çok para kazanabilsinler. Mesela bana gelen bir mesajda söyle yazıyordu “hayalimi yaşıyorsun”. Bunu yazan kişi Antalya’da tam da olmak istediğim yerde bulunarak aslında benim hayalimi yaşadığından habersizdi.

Türkiye de çok güzel eserler veriliyor, çok değerli müzisyenler üstadlar var. Ben burada henüz popüler kültürün bize dayattığı beğenilerin figürleri dışında bir yaratıcılık veya fabrikasyon olmayan bir kalite göremedim. Uç bir kültürel faaliyet de göremedim. Her şey vasat gibi sanki. Türkiye’de yapılan müzik ile veya yaratıcılık ile buralar boy ölçüşemez. Ancak ürettikleri güncel vasatları çok güzel pazarlamasını becerirler ve dünya da bunu yer. Ya da yemek zorunda kalır. Müzik dünyasi suan içinde çok fazla ürünü barındırıyor. Seçici olmak çok zor. Bize ne dinlememiz isteniyorsa o satılıyor bunun önüne geçmek biraz zor, çünkü artık veri toplama, insan eğilimi anlama ve onlari manipule edip yönetme olayı var. Bu sadece müzik ile alakalı değil, her türlü tüketime yönelik konuda bu mümkün. O nedenle bu da ticari bir pazar fakat ben bu piyasayı rakipler dünyası olarak degil de , üretenler dünyası, bir seyler yapmaya çalışanlar dünyası olarak tanımlarım. Savaşanlar veya suçlular dünyasında bulunmaktansa böyle güzel insanların çoğunlukta olduğu müzik dünyasına dokunmak daha güzel.

Son olarak gelecek projeleriniz hakkında bilgi alalım. Konser, albüm vs.Ve bu röportajı okuyan, müzik yapmak isteyen ya da farklı amaçları olan, genel bir bakış açısı olarak tavsiyelerinizi alabilir miyiz?

4 şarkıdan oluşan yeni bir albüm hazirliyorum. Hatta 3 şarkının klibini şimdiden çektim diyebilirim :) Belki 1 şarkı daha ekleyebilirim tam karar veremedim ama çok yakında çıkartmayı düşünüyorum. Ayrıca dediğim gibi videolar yapmayı seviyorum ve youtube kanalım için hazırladığım bazı vlog  tadında videolar var. Bunları paylaşmayı düşünüyorum.

Duyguların ve insanların çok hızlı tüketildiği bir dönemdeyiz. Şarkilar bu genel dünya durumunun sadece küçük bir yansıması, bir örneği. Hızlı yaşanan hayatlar, sürekli tüketilen iliskiler, her şeye sahip olma duygusu ve tatminsizlik, beraber yatip beraber kalkiyorlar. Bu da devamında insanların mutluluk seviyesinin azalmasına, iletişimsiz bir topluma, değersizlik hissine yol açıyor. Şarkıların çok hızlı tüketilmesi böyle bir ortamda çok doğal değil mi? Ben üniversitedeyken Pink Floyd'un Echoes eserini dinlemek için heyecanla eve koşardım. Şarkı 22dk ve şarki tepe noktasına ulaşacak o coşkuyu o an hissedip, o hazzı yaşayacağım diye dakikalarca beklerdim. Dopamin dengemiz o zaman daha normal seviyelerdeydi, sabırlıydık. Bir solonun etkisini almak için şarkının girişini yaşar, yavaş yavaş yükselmesini beklerdik. Şu an o haz bünyemize hemen tesir etsin istiyoruz çünkü hastalandık, hormonal dengemiz, seratonin, dopamin dengemiz, eşik değerlerimiz farklı yerlerde. Hemen sonuç gelsin, anında o haz damarlarımıza girsin istiyoruz. Dikkat ederseniz bilmem ne olmanın 10 yolu, 6 sn lik vine'lar, 8 adimda bilmem ne gibi araçlar bile bizim dengemizi bozdu. Bunlar ile çok bilgilendiğimizi konunun özüne ulastığımızı zannediyoruz fakat uzun vadede bunlar bizi hasta etti. Artık ne yaparsak yapalim o şarkılar bizi hep o kadar mutlu edemeyecek. O nedenle hızla tüketmeliyiz, sonra yenilerini bulup daha fazla tüketmeliyiz. Sakin olamayız artık.

Hayatta her zaman yapmadıklarımdan pişman oldum, yaptıklarımdan değil. O nedenle de herkesin isteklerini meraklarını en azından deneyimlemesini isterim. Ben insanlığa bir tavsiye verecek olsaydım daha çok sevmelerini daha az nefret etmelerini söylerdim. Hiç bir şey için hiç bir zaman geç olmadığını ve hayatın kendi hayatımız olduğunu, onu da kendi istediğimiz gibi yaşamamız gerektiğini söylerdim. Saygılarımla

Serhat Kiremitçi

Efendim saygı sevgi bizden... Çok ama çok teşekkür ederim binlerce kilometre öteden bize sıcaklığınızı, samimiyetinizi ve gerçekliğinizi yani kendinizi yansıttınız. Paylaştınız... Röportajımızı gerçekleştirdik...

Tanıdığıma çok memnun oldum.

Şimdiden size ve tüm okuyuclarımıza sağlıklı, mutlu, huzurlu ve eksilmeden çoğalacağımız bir yeni yıl diliyorum. 2020 kutlu olsun. Mutlu yıllar!

2019'un son röportajı ile güle güle...

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: