Tarihin Tekerrürü mü? Polonyalı Papa'dan Amerikalı Papa'ya Uzayan Gölge

Kısa sürede dünyanın dört bir yanından gelen kardinaller Robert Prevost?u onaylıyor ve yeni Papa Leo XIV makamına oturuyor.

20 May 2025 - 17:13 YAYINLANMA

Dünyada sosyal medyada gördüklerine ve duyduklarına inanan ülkeler arasında ikinciyiz. Hadi gene iyiyiz. Bu alanda gümüş madalyayı kaptık.

Yeni Papa tahtına oturdu, adamcağızı Kayserili Ermeni yaptık. İki TV, bir YouTube programı, al sana Anadolu toprağından yaratılmış bir dini lider daha.

Bu haftaki yazımda, her ne kadar daha fazla ilgi çekse de yukarıdaki gibi Papa’nın paparazi tarafına takılmayacağım.

Delice Fikirler ve Vatikan'a Yolculuk

Evet, sosyal medyadaki Papa geyiklerini bir kenara bırakalım. Benim kafamda bambaşka, "delice" olarak nitelendirebileceğim fikirler var. Bu fikirlerin peşine düşerken biraz araştırdım ve önemli bir zaman çizelgesi oluşturdum. Gelin şimdi hep birlikte Vatikan'ın derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkalım.

Vatikan dediğiniz din devleti oldukça eskiye gidiyor. Milattan sonra 8. yüzyılda kurulmuş. Mustafa Kemal doğmadan 20 yıl önce İtalya birleşip krallık olunca, Papa devletleri önce boşlukta kalmış, sonra Vatikan Kenti 1929’da bağımsız bir devlet olmuş.

Din ve para işlerini ayırmak için 50 yıllık bir arayıştan sonra, Papa’ya ‘Kutsal Makam = Holy See’ tüzel kişiliği tanınmış. İkinci bir tüzel kişilik ‘Kent Devleti’ olarak Vatikan’a verilmiş.

Kısacası, Papa, monarşik bir sistemin başındaki kral gibi, bu tüzel kişiliğin liderliğine kardinallerin genel kurulu tarafından seçiliyor. Günlük işlerini de atadığı sekreterler rutin olarak takip ediyor.

Kardinallerin ömür boyu kral olarak atadığı Papa'nın temsil ettiği "Kutsal Makam", devlet olmaması sebebiyle farklı bir hukuki kişiliğe sahiptir. Örneğin "Kutsal Makam", Birleşmiş Milletler'e üye olmamakla birlikte daimi gözlemci statüsündedir.

Kısacası, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarına yakın bir tarihte ortaya çıkan Vatikan'ın kurumsal yapısı, tüzel kişiliğini 8. yüzyıla dayandırmasına rağmen, din ve devlet işlerini neredeyse 1000 yıl önce ayırmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti laik bir cumhuriyet olmasına rağmen, "Hazine = Beytülmülk" ve "Adalet Mülkün Temelidir" gibi Hz. Ömer döneminden günümüze ulaşan konseptler temelini oluşturmaktadır. Anlayacağınız, Vatikan tarihi bu konuda emsal teşkil etmektedir.

Saint Peter’e Mercekle Bakmak Gerek

Hollywood filmlerinden hatırlarsınız: Ne zaman kriz çıksa ve Papa zor durumda kalsa ‘Burası St. Peter’in = Aziz Petrus’un kilisesi’ kartını açar.

Sizin için St. Peter’i de inceledim. Kendisi Hz. İsa’nın havarisiydi. Roma’ya geliyor, kendini mehdi ilan ediyor ve Hristiyanlığın kendine göre yorumladığı biçimini vaaz ediyor. Roma’da ilk mabedi de o kuruyor.

Roma imparatoru tarafından idam ediliyor. Kendisini değersiz bulduğu için İsa gibi kollarından değil, baş aşağı çarmıha gerilmeyi vasiyet ediyor.

Mezarının olduğu yerin üstüne Vatikan’ın ilk kilisesi 250 sene sonra inşa ediliyor.

Bu Saint Peter denilen havarinin bir de beğenmediğim yönü var.

Romalılar Kudüs’te İsa’yı yargılarken, mahkemede St. Peter İsa’yı tanımadığını söylüyor. Hem de üç kez. Anlayacağınız, bana göre dava adamı sıfatı yok.

Her neyse değerli okur, işte dünyanın en büyük emlak yapılanmasına sahip Katolik Kilisesi'nin oluşumu böyle başlamış.

Küresel olarak Katolik Kilisesi tam bir Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (GYO) olarak organize olmuş. Kardinaller kurul üyesi, Papa da CEO gibi St. Peter’in kurduğu kiliseyi ve mülklerini yönetiyor.

Bir ara bankaları da vardı ancak sonra yaşanan olumsuzluklar üzerine bankadan sorumlu kişi kendisini köprü altında asarak intihar etti.

Ufak bir sosyal medya illüzyonistliğinden söz etmeden geçemeyeceğim. Biraz da ironi katalım. Monarşik bir kral gibi ömür boyu seçilmiş bir liderin hiçbir şeye ihtiyacı olmaz.

O nedenle Papa öldüğü zaman ‘Cebinden 60 Avro çıktı’ mesajlarıyla politik hiciv yaptığını sanan Einstein’lara izafiyet teorisini bir daha gözden geçirmelerini öneririm.

Turp Moda Olmadan Önce

Bu deyim Burdur-Isparta yöresine aittir. On yıllar önce yazılarımda kullanırdım; şimdi tekrar moda oldu. Bence bu yeni Papa bu eski deyime tam olarak uymaktadır.

Neden mi? Zeki Müren’in ölümsüzleştirdiği ‘Uzun Yıllar Ötesinden Hatırını Sorayım mı’ şarkısındaki gibi geriye gitmemiz gerek.

1978 yılı... 455 yıl sonra ilk defa İtalyan asıllı olmayan birisi, Polonyalı bir Papa olan II. John Paul, Kutsal Makam'a oturdu.

1980 yılı... Polonya’da tersane işçileri ayaklandı. Hareketin lideri Lech Walesa'ydı. Lech Walesa’nın Solidarność (Dayanışma) sendikal hareketi sonucunda Sovyet Bloğu'nda sendikalaşma hakkı kazanıldı ve Berlin Duvarı'nın çöküşünü hazırlayan yolda ilk taş döşenmiş oldu.

Hatta bir Türk vatandaşı Papa John Paul’a suikast düzenledi. Papa yaralandı ancak ölmedi. Suikasti yapan Mehmet Ali Ağca’nın ifadesine göre işin arkasında başka bir Sovyet uydusu olan Bulgaristan vardı. Yani Sovyetler tezgâhın farkındaydı.

2000 Sene Sonra İlk Amerikalı

Bir önceki Papa ölüm döşeğindeyken Trump’a soruyorlar: ‘Başkan olmasan ne olmak isterdin?’ Trump’ın cevabı ‘Papa’.

Birkaç gün sonra Evanjelik Hristiyanlıktan 2019 senesinde Katolik Hristiyanlığa geçen ABD Başkan Yardımcısı (VP) JD Vance Papa’ya geçmiş olsun ziyareti yapıyor. Zavallı Papa ertesi gün vefat ediyor.

Kısa sürede dünyanın dört bir yanından gelen kardinaller Robert Prevost’u onaylıyor ve yeni Papa Leo XIV makamına oturuyor.

Chicago doğumlu. Annesi ve babası Amerika doğumlu. Babasının sülalesi İtalyan ve Fransız. Annesinin sülalesi İspanyol fakat anne tarafından dedesinin Haiti ve Creole DNA’sı var. Yani Avrupa ve Siyahi Karayip tamam. Yeni Papa da yıllarca Peru’da görev yapmış ve oranın vatandaşı olmuş, Latin Amerika da tamam. Papa’nın tabanı sağlam ve yaygın.

Sizce Polonyalı Papa’nın Sovyetler’in yıkımında katkısı olmuşsa acaba yeni Amerikalı Papa’nın hedefi kim olabilir?

Bence cevabı basit: Çin Halk Cumhuriyeti!

Bugün Çin’de 14 milyon Katolik var. Çin için devede kulak. 12 milyon da Uygur var. Başka azınlıklar da var. Toplam azınlık 125 milyon. Çin nüfusunun yüzde dokuzu. Amerika’nın en etkili stratejisi rakiplerinin sırtını kendi oyunlarıyla yere getirmektir.

Komünizmin kurucu babası Lenin’in dediği gibi ‘Ezilen azınlıkların en büyük gücü milliyetçiliktir.’

Eh biz de biliyoruz ki ‘Din, milliyetçiliğin vazgeçilmez enerjisidir.’

Söylemesi ve yazması bizden, olacakları izlemek sizden.

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: