Telefonun rahmetine kavuşmuşlara!

04 Eki 2019 - 15:04 YAYINLANMA

7/20 elinde telefon olan bir insan günde/haftada kaç saat gerçekten hayattadır?

7/20 diyorum, çünkü şahsın kendisi en azından dört saat uyuma ihtiyacı duyacaktır, dolayısıyla el insaf, tabii ki 7/24 olması mümkün değil!

Çağın son psikolojik hastalığı, psikolojik bozukluğu, psikolojik dengesizliği!

Hayat belirtisizliği, can çıkmışlığı, ruh bitikliği! Arkadaş, karı koca, mesleki her türlü beşeri ilişki saygısızlığı ve kirliliği! Duygu sıfırlanması, algı yetersizliği, ilgi bitimi!

Kısacası; yok olmuşluk!

Bazı insanlar var ki, elleri, gözleri, kulakları telefonlarına yapışık! Hasta olarak kabul ediyorum bu kişileri!

Acil şifalar diliyorum vahim ötesi durumlarına!

Ne doktor tedavi edebilir ne de Allah yardımcı olabilir!

İnsan acıyor da, kızıyor da!

Nefes alacak günümüz sayılı iken, nasıl olur da hayatlarını bu kadar hiçe sayarlar! Yaşam bir kereliğine sunulmuş bir şans, bir lütuf. Değerli bir armağan…

Şansa tepik atmak, lütfa çemkirmektir telefona 7/20 yapışıklık. Armağanı değersiz kılmaktır. Cenaze diye bakıyorum bu kişilere. Mesela; eli, gözü ve kulağı telefona yapışık tüm bu insan türleri kullandığınız aracın içinde yanınızdaki koltukta bedenen oturuyorlar ise, çantalar!

Sofranızdalarsa, masadaki bardaklar!

Köpeğinizi de alarak birlikte yürüyüşe çıktıysanız, o vakit de köpeğinizin tasmasıdırlar!

Köpektirler diyemem, çünkü köpeğinizle konuştuğunuzda sizi duyuyor ve başını size çevirerek ya da kuyruk sallayarak, bir şekilde karşılık veriyor. Televizyon karşısına geçip birlikte koltuğa yayıldığınızı farz edelim. O vakit de sehpanızdırlar! Alışverişe mi çıktınız? O zaman da market arabanızdırlar! Yani bir türlü birlikte bir şeyler paylaştığınız bir insan olamazlar! Sıkıcı ötesi bir rezalet! Ne arkadaşınızdırlar ne eşinizdirler ne başka sıfatta birisi! Herhangi bir eşya, materyal ya da bir ıvırınız zıvırınızdırlar ancak!

İş görür ya da görmezler, artık o da ele alınması gerekecek farklı boyutta bir detay! Gerçekten çanta olsalardı, en azından lüzumlu birtakım şeylerin içine doldurulup taşındığı yararlı bir aksesuarınız olmuş olurlardı. Bardak olsalardı, içinden bir şey içebilirdiniz! Tasma olmuş olsalardı, köpeğinizin sahipli olduğuna dair onu güvende kılmış olurlardı. Gerçekten de sehpa olmuş olsalardı, üzerine meyvenizi, çerezinizi, çayınızı, kahvenizi koyabildiğiniz bir eşyanız olurlardı. Ya da market arabası olsalardı, alışverişinizde içini doldurup, hem adet hem de ağırlık açısından istediğiniz kadarını alabilmenize ve kucaklayıp taşımak yerine iterek kasaya gidebilmenize kolaylık sağlamış olurlardı.

Uyuyuncaya kadar değil de, uyuyakalana kadar ve uyanıp da gözünü açtığı an itibarıyla elinde telefon olan kişilere bu serzenişim! Kusura bakılmasın, ancak delilik boyutunda olunca biraz zekama batıyor! Yoksa tabii ki normal ölçüde alabilir herkes eline telefonu. Al ama! Yapışma! Rahatsız da oluyorum, kınıyorum da! Ya da üstün bir yetenek göster, yapışık da olsan yanındaki, karşındaki, ortamındaki insanı gör, duy, konuş, algıla; varlığından haberdar ol! Öncelikle saygısızlık, terbiyesizlik! Yok mu böyle bir kapasiten? O zaman kapan bir odaya ya da koy kendini bir kafese de varlığından beklentimiz olmasın! Bakıldığında yaşıyor zannediliyor, cümleler kuruluyor, konuşuluyor, reaksiyon bekleniliyor, hareket umuluyor, iletişimde, hatta hayatta sanılıyor! Normal bir insan ne bilsin bu anormal kişininbir çanta, bir bardak, bir tasma, bir sehpa ya da bir market arabası olduğunu! Hangi normal insan tutup da çantasıyla, bardağıyla, köpeğinin tasmasıyla, sehpasıyla ya da market arabasıyla konuşur? Telefona yapışık bu şahıslar görmüyor, duymuyor, konuşmuyor, algılamıyor! Robot dense, değil! Olsa, programlanır! Programlandırıldığı biçime göre de işe yararlılığı söz konusu olur! Telefona yapışık şahıs robot dahi değil, bir teneke! Duvar dense, o da değil! Olsa, ya istediğin renge boyar keyfini çıkartırsın ya çivi çakıp üstüne bir tablo asar dekore eder zevkini alırsın! Telefona yapışık şahıs duvar da değil, tamamıyla anlamsız bir boşluk! Yararsız. Faydasız.

Ayşe, Fatma, Ahmet, Mehmet diye kimlikçe ve hitaben adları olsa da, ad bulunamayacak birer nesneler. Ya da atık! Boş bu tür canlıları iyisi mi bir çöp kutusuna atarak boş çöp kutusunu doldurma eylemi ile amaca hizmet adı altında bir tık da olsa işe yarar kılmalı! Çöp kirdir. Yığındır. İşe yaramaz, pis ya da zararlı olduğu için atılması gereken şeylerin tümüdür. Çöp kutuları çevre kirliliğini önlemek için kullanılır ve hizmete katkı için vardır. İçleri doldurulur ve çöpçüler tarafından toplanıp, şehir yönetimince bir kısmı ayrıştırılmak üzere sevk edilirken bir kısmı da tamamen imha edilir. Çöpün dahi kısmen de olsa geri dönüşümü mümkünken, telefonun rahmetine kavuşmuş bu kişilerin maalesef ki dönüşümleri de yok! Hem atık durumdalar hem de batık! Akıllı telefonların böylesine esiri olmak ne kadar akıllıca? Teknoloji süper! Dahiyane! Ancak tabloya bakınca son sistem teknoloji harikası bu telefonlar akıllıdan da öte Einstein zekalı kocaman fonksiyonlu minicik birer cihazlar! Telefon denilen cihaz çağ atlıyorken, insan denilen varlık akılca, duyguca ve ruhça yağ bağlıyor! Dokunmatik komut verdiğimiz bu cihazlar gibi insanlar da mı dokunmatik olsun ki işlesin? O halde çağ atlatıcı, hatta çağ zıplatıcı bunca akıllı ötesi telefonları icat edebilen beyinlerden rica edelim, lütfen dokunmatik akıllı insanlar üzerine çalışılıp ilerlensin! Telefonlar ileriye giderken insanlar geriye gidiyor! Telefonlar dolu, kullanıcıları boş oldu çağ çağ! Bu kişiler hayattan, dünyadan, eşinden, dostundan, arkadaşından, her şeyden kopuk! Elleri de, gözleri de, kulakları da yapışık telefonlarına! Ruhlarını bu teknoloji dehasına teslim etmişler! Hakkın değil, telefonun rahmetine kavuşmuşlar! Zavallılar! Ve zavalsızlar da! Zavallı diyorum, çünkü bu söz acınacak durumda olan kişileri tanımlıyor. Zavalsız diyorum, çünkü bu da hayvanlara yedirilmek için hazırlanan tahıl kırmasının tanımı oluyor. Anladınız siz onu!

Telefonlarımız tabii ki de yaşamımızın çok önemli bir parçası. Çok önemli olması güzel, ancak en önemlisi olmasına izin vermemek daha da güzel! Telefonlara kıllandıkça bireysel iletişimimiz, sosyal iletişimimiz çok daha hızlı ve kolay oldu. Ne mutlu. İnternet aracılığıyla telefonlarımız bilgi, güncel haberler, banka işlemleri, alışveriş, yemek siparişi, fatura ödemeleri ve akla gelebilecek her türlü zaman kaybı israfına büyük fayda. Ne harika. Göz ardı edilemez. Kafa yorup gün be gün kapasitesine kapasite katıp, hayatımıza sunan üreticilerine müteşekkir olmamak nankörlük…

Serzenişim ne üretenlere ne piyasaya sunanlara ne de amacına uygun ve normal kullananlara. İnsanlık adına gurur verici başarı bu üretimler.

Mesele şu; telefonu akıllı, ama kendi akılsız!

Toplamda dört saatlik uykusu dışındaki tüm zamanını, kısacık hayatını telefona yapışık vaziyette israf ediyorlar. Dünyayla, hayatla bağları yok! Uğruna, bulunduğu ortamlarda sohbete dahil olamıyor, gezmeye gidildi ise etrafındaki güzelliklerin tadına varamıyorlar. Ne doğanın farkında olabiliyorlar ne ağacı görüyorlar, ne gölü, ne nehri, ne denizi. Sinemada bile filmi izlemek yerine elinde telefonu ile meşgul olan kişiler gördüm!

Ne diye bilet alıp oturuyor ki sinema salonunun koltuğunda!

Teknoloji yaşamın bunca ilerisindeyken bazı kişiler tam tersine yaşamın onca gerisinde yaşıyor! Teknoloji bu hızla ilerledikçe akılı telefonlar sonunda dile gelip sahibine aptal derse de hiç şaşırmayacağım!

Şimdiden bu lafı işitmeye de hazır olsun ileri çağın gerisinde ki bu insan çeşidi! İnsanların telefonları akıllı! Peki ya telefonların insanları? Onlar akıllımı? Telefonlar akıllı, bunda netiz de, ya sahipleri?

Ben mi?

Akıllı telefonu elbette ben de kullanıyorum. Ama akıllı bir şekilde ve insan gibi… Hayattan ve hayatımdaki insanlardan kopmayarak… Ne saatlerce kulağım telefona yapışık çan çan ediyorum ne kafam düşüp de olduğum yerde uyuya kalacak kadar yaşam biçimim kılıyorum. Esiri değilim. Gözümü açar açmaz almam elime. Gerekmedikçe kimseyi aramam. Aradığımdaysa gerektiği konuda konuşurum. Yayılmam telefon hattında! Şizofren gibi de görünmem! Sosyal medyada ise belli süre gezinirim. Yalnız belli süre diye altını özellikle çiziyorum! Ömrümü adamam! Google’da bir şeyler araştırıp öğrenmeye çalışırım; en çok da kitap yazarken, editöre dahi bırakmadan takıldığım dilbilgisi kuralları ya da emin olmadığım kelime yazılışları için. YouTube’ta film izlerim, o da belirli zaman dilimlerinde. Ya da şarkı dinlerim. Şarkı dinlerken de illaki hece sayarım. Hangi hece ölçüsü ile yazıldıkları hep merakım olmuştur. Her şarkıda yaptığımdır bu. Yaşayan bir insanım ben. Köpeğimle beraber her sabah mutlaka yürüyüşümü yaparım. Sabah kahvemin birini kedimle, birini eşimle içerim. Standarttır sabah kahvem. Topu topu iki fincandır. Haftada üç gün spora giderim. Her gün kitap okurum. Haftanın dört akşamı dizi izlerim. İzlerken de mimikleri, vücut dilini, telaffuzları ve rolü analiz ederim. WhatsApp’ımdaki sesli bildirileri araba kullanırken dinler ve yanıtlarım. Telefonum tabii ki mıknatıslı telefon tutucumda olur, elimde değil. Naçizane, acizane; seri biçimde aklıma geleni kadarıyla kendi çapımda ben buyum. Boş değil, elimden geldiğince dolu yaşamaya çalışıyorum. Dedim ya, elimden geldiğince. Boş insanları da hasta ya da ölü olarak görüyorum. Bağışlayın. Kendi boş olan şahısların sizi de boşaltmasına izin vermeyin! Ben izin vermiyorum. Mevta sayın. Ve okuyun bu mevtaların ardından. Telefon rızası için hep beraber, telefon kabul etsin diyerek!

Amin!

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: