Türkiye’de yeşil insan tükeniyor! Çorak insanla dolmakta…
İnsanlar self-sufficient ve self-confident sorunları yüzünden bir adım ileri gidemiyorlar. Self-sufficient, kendi kendine yetebilme özelliği, self-confident ise kendine güvenmedir. Bu ikisi eksik olduğu zaman psikolojik sorunlarla sık karşılaşılıyor. Kendine yetemeyen ve kendine güveni olmayanlar bu eksikliklerinin altında ezilmeye mahkûm kalırken bir yandan da bu özellikten yana eksik olmayanları hayat içinde, toplum içinde feci yoruyorlar. Self-sufficient ve self-confident özelliklerine sahip olmak insana mükemmel bir dayanaktır. Vizyon açar. Yaratıcılık katar. Başarı getirir. Güçlü kılar. Duruş sağlar. Şiddet içermez. Kötülük barındırmaz. Kendine yeten ve kendine güvenen insan diktir. Böyle bir insanı hiçbir koşulda eğik göremezsiniz. Self-sufficient olmayan, yani kendi kendine yetemeyen insanlar sürekli birilerine bağlı olarak yaşamaya mahkûmdurlar. İlla birileri onun için bir şeyler yapar, birileri ona hep yardımcı olur, her zaman birinden bir şey bekler, hep birine sorar. Birinden istemeden işini halledemez, birine sormadan bir şey yapamaz. Yapamama, becerememe, anlamama, bulamama, halledememe bilinçsizliği ve bilgisizliğinin getirmiş olduğu sayısız yetersizlik biçimi vardır. Bir de kendine güvenememe, kendi öz benliğinin olmaması, özgüvensizliği de yine aynı biçimdedir. Temelde anne ve baba’zededirler. Yetersizliği ve güvensizliği çocuk yaşta bu tarz ebeveynler tarafından inşa edilir. En ufak sarsıntıda yerle bir olan çürük binadırlar. “Komşunun kızı şöyle, komşunun oğlu böyle.”, “Sen niye öyle değilsin, neden onlar gibi olamıyorsun?”, “El alemin çocuğu neler yapıyor, sen niye yapamıyorsun?” ya da “Sen zaten bunu yapamazsın, şunu beceremezsin.” gibi sözlerle sürekli ezilerek, aşağı çekilerek ailesi ya da çevresindeki insanların bu tarz baskılarından kişi kendi öz benliğine olan güvenini kaybeder. Bu çok kötü ve çok rastlanan bir durumdur. Güvensiz olan insanlar toplumda kendilerini yetersiz hissettikçe verimsizlikleri artar. Verimsiz oldukça da sürekli kendilerini ön plana çıkartabilmek için çok saçma şeylerle yetersizliklerini kapatmaya çalışırlar ve kendine yetebilen, kendine özgüveni olan insanların önüne geçmek için uğraşırlar. Ya da kötülük yaparak kendilerini güçlü hissederler. Bu şekilde egolarını tatmin ederler.
Başarılı bir insanın karakter özellikleri ve onu başarılı kılan bu özelliklerin alt yapısı ailenin yetiştirme biçimiyle şekil alır. İnsanların ileride başarılı ya da başarısız olacağını belirleyen baş faktörlerden biridir aile. Kişinin özgüveni çocuklukta gelişir ya da gelişmez. Aile baskısı, negatif söylemler, aşağılamalar, hataların yüze vurulması büyüdükçe çocuğu toplumdan soğutur, asosyalliğe iter. Çocuk nereden, kimden yardım alabileceğini bilmez. Bir de üstelik kendisine yaşatılanın da doğal olduğunu sanır. Çünkü karşısındaki ailesidir. Çocuk için, doğruyu bilen onlardır. Ona sarf edilenleri kabullenir ve kendisinin aynen sarf ettikleri gibi olduğuna inanır. Ve zamanla ilk olarak arkadaşları içerisinde ezik hissetmeye başlar. Karakter bozukluğu baş gösterir. İçinde henüz farkında olmadığı bir kin büyütür. Hiç kendi olamaz. İlla birinin bir şeyi olur. Büyüdükçe birilerinin arkasında, yanında yer alır. Ve aferinler almak, alkışlanmak için bir yerlere gelme çabasında olurlar.
Bazı insanlar gerçekten çok başarılı, iyi yerlere gelmiş ve özgüvenlidir. Ancak başarısız olan, özgüveni olmayan insanlara da sonradan özgüven kazandırılabilir. Destek olunabilir, ellerinden tutulabilir ve topluma kazandırılabilirler. Ailenin hayata yanlış bir şekilde hazırladığı bir birey bir yanlışı da toplumdan görmezse çizgisi, yolu değişebilir. Kişiye şans verilmeli. Bu da yine toplum içinde karakterli, özgüvenli, başarılı insanlar sayesinde olabilecektir.
Toplum olarak maalesef başarıyı kıskanan, başarıyı yeren, alkışlamayan garip bir kitleyiz. Ödüllendirmeyi sevmiyoruz. Beğendiğimizi söyleyemiyoruz. Takdir etme yoksunuyuz. Hepsi bir yana, daha kendi içimizde yanı başımızdakine sevdiğimizi söyleyemiyoruz. Sağlıklı toplumların yetiştirmiş olduğu insanlar üstün düzeyde çağdaş, verimli, sadece insanları değil hayvan ve doğayı da koruyup kollayan, vizyonları geniş bireylerdir. Top tabii ki ilk önce anne babada. Çocuklarının yeteneklerini okuldan önce tutmalılar. Baskı çok fena bir şey. Aile baskısı ve toplum baskısı korkunç yıkıcıdır. Toplumca kinciliğimiz sona ermeden de yeni nesilden hayr beklemiyorum. O yüzdendir ki bugün kimisi yaşadığı baskının ezikliğinin acısını hayvanlardan, kimisi insanlardan çıkartıyor. İnsanlıktan çıkıp yaratıklaşır olduk. Türkiye’de bu kabuğun değişmesi gerek. Buna nereden başlamalı? Eğitim sisteminden! Nerede? İlk olarak evde! Çocukluktan başlayacak! Anne babadan! Ki, self-sufficient ve self-confident sahipli yepyeni taze fidanlar yetişebilsin! Yoksa bu gidişle güzelim Türkiye’de yeşil insan kalmamak üzere! İnsan çorağı, insan kurağı başladı! Hızla da çorak insan doluyor, iyice kuraklaşıyoruz. Kara bir ülke olmamıza ramak kaldı!