Kutsal Yolculuk: Ruhun Arınışı mı, Kalbin Sınavı mı?
Bu yolculuk bana ne öğretti?
Her yolculuk bir hikâye taşır içinde. Ama bazı yolculuklar sadece ayakların değil, ruhun da yürüdüğü bir yoldur. Hicaz’a yaptığım bu kutsal yolculuk, benim için sadece bir ziyaret miydi, yoksa hayatımın en büyük içsel dönüşümü müydü?
Mekke'ye vardığımda, ilk olarak Kâbe’yi gördüğüm anı nasıl anlatabilirim? O an içimde kopan fırtınaları, tarifsiz huzuru, gözyaşlarımın neden istemsizce süzüldüğünü gerçekten ifade edebilir miyim? Bir taş yapının karşısında neden bu kadar derin bir bağ hissediyor insan? Bu, geçmişten gelen bir çağrının cevabı mıydı?
Tavaf ederken milyonlarca insanla aynı yöne yürümek, aynı duaları mırıldanmak, hepimizin aslında ne kadar küçük ama ne kadar değerli olduğunu mu hatırlatıyordu? Hayat da böyle değil mi? Kendi etrafımızda dönerken, bir noktaya varmak için çaba harcamıyor muyuz?
Arafat’ta ellerimi semaya açtığımda, kendimle yüzleşmeye hazır mıydım? Burada yapılan duaların geri çevrilmeyeceğini bilmek, insanın ruhuna nasıl bir umut aşılıyordu? Müzdelife’de yıldızların altında, Mina’da şeytan taşlarken aslında neyi temsil ettiğimizi gerçekten anladık mı? Sadece şeytana mı taş atıyorduk, yoksa içimizdeki kötülüklere de mi?
Nur dağına bir saatlik tırmanıştan sonra dağın tepesine gizlenmiş Hira mağaranın kapısına vardım. Buraya gizlenmiş kartal yuvası gibi olan bu mağarayı “Hz. Muhammed nasıl bildi? Bu kadar yolu ona yürüten neydi? Ve onu buraya getirip saklayan kimdi?”
Mekke'den Medine'ye giderken Hz. Muhammed'in bu dağa çıktığı ve bir mağaraya saklanmış iken bir örümceğin mağaranın ağzına ağ ördüğü ve bir güvercinin de yuva yaptığı gerçeğini bilince bunun nedenli büyük bir şey olduğu akıllarda yer edinmez mi?
O kadar çok soru var ki. Ama bu sorulara cevap bulmak yerine daha çok sorunun sorulması gerektiğini fark ettim…
Medine’ye geldiğimde kalbimdeki huzur Mekke’deki heyecanın yerini aldı. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) huzurunda, selam verirken içimdeki kelimeleri neden toparlayamadım? Hangi cümle yeterli olurdu ki O’na selam vermeye? Ravza’nın yeşil halısına bastığımda neden dünyanın bütün ağırlıkları omuzlarımdan kalkmış gibi hissettim?
Bu yolculuk bana ne öğretti?
Dünya hayatı bir sınav mı, yoksa bir yolculuk mu?
İnsan burada kazandığı manevi duyguları, memleketine döndüğünde de koruyabilir mi? Kutsal topraklarda duyulan bu huzur, ömür boyu kalıcı olabilir mi?
Belki de bu yolculuğun en büyük dersi, sorulara cevap bulmaktan çok, yeni sorular sormayı öğrenmekti. Çünkü her cevap, yeni bir farkındalık, her soru ise yeni bir yolculuktu…
İyi ya da kötü, kendini keşfetmeyi bekleyen herkesin bu kutsal yolculuğa çıkmasını isterim. Böylelikle kendisiyle baş başa kalıp, ruhunun derinliklerindeki gizli sırlara vakıf olup, nefsinin arınmasına katkı sağlayabilir.
Sevgilerimle…